Tazminat ve Alacak Davası Nasıl Açılır?

tazminat ve alacak davaları

Alacak hakkı, kişinin borçlu durumdaki üçüncü kişiden talep hakkıdır. Sahibi lehine üçüncü bir kişi üzerine bir edimin yerine getirilmesini isteme hakkını ifade eder. Bu halde borçlu kimse tarafından edimin yerine getirilmemesi halinde alacak hakkı sahibinin alacak davası ikame etmesi en görünür hukuki hak arama yöntemidir.

Gerek kasten, gerek ihmal ve kayıtsızlık veya tedbirsizlik neticesinde haksız olarak başka bir kişiye zarar veren kimse, o zararı tazmine mecburdur. Haksız eylemden dolayı zarara uğrayan kimse, zarar sorumlusundan bu zararının giderilmesini isteyebilir. Tazminat davası ile haksız eylem sonucunda oluşan zararın tazmini talep edilir.

Haksız Fiilden Doğan Tazminat Davası

  • Haksız fiilden kaynaklanan tazminat davasını haksız fiilden zarar gören kişi açar. Haksız eylem neticesinde kişi hayatını kaybetmiş ise dava açma hakkı yasal mirasçılarına geçer.
  • Tazminat davasında husumet zararı veren kişiye yöneltilir. Ancak zarar veren kişi küçük ya da vesayet altında ise dava velisine ya da vasisine yöneltilir.
  • Adam çalıştıranın sorumluluğundan söz edilmesi halinde husumet çalıştırana yöneltilebilir. Zira başkasını çalıştıran kişi, yanında çalışan kimlerin işlerini gördükleri esnada vermiş oldukları zararlardan sorumludur. Sorumlu kişi Borçlar Kanunu hükümlerine göre zararı verene rücu edebilir.
  • Haksız fiil ve tazminat sorumluluğu, çeşitli hukuk dalları iç içe geçmiştir. Bu nedenle iş mevzuatı, karayolları trafik mevzuatı, aile hukuku, yanlış tıbbi tedavi, haksız tutuklama gibi nedenlerle açılan tazminat davaları, bazı şartları açısından birbirinden ayrılmaktadır.
  • Haksız fiile dayanan tazminat davasında yetkili mahkeme haksız fiilin işlendiği yer veya davalının yerleşim yeri mahkemesidir.
  • Görevli Mahkeme, tazminat alacağının doğuran hukuki ilişkiye göre belirlenir. Bu nedenle bu davalar Asliye Hukuk, İş, Ticaret ve Sulh Hukuk Mahkemelerinde görülebilir. Mahkemelerin görevi kamu düzeninden olup yargılama esnasında resen dikkate alınır.
  • Bir miktar paranın ödenmesine ilişkin olan tazminat taleplerinde genel zamanaşımı, zarar gören tarafın zararı ve zarar vereni öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl; her halde zarar doğuran eylemden itibaren 10 yıl geçmekle dolar. Zarar doğuran eylem için ceza kanunlarında daha uzun bir ceza zamanaşımı öngörülmüş olabilir. bu durumda ceza kanunundaki daha uzun zamanaşımı süresi uygulanır. (Borçlar Kanunu m.72)
  • Tazminat kaynaklı rücu talebi, tazminat tutarının tamamının ödendiği ve birlikte sorumlu kişinin öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl, herhalde ödeme tarihinden itibaren 10 yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.
  • Tazminat davalarında temel olarak kusur ve malvarlığı araştırması yapılır. Zarar görenin ve kimi durumda zarar verenin geliri, malvarlığı, yaptığı iş ve kazancı tespit edilir. Manevi tazminat talepleri ile ilgili olarak da haksız fiilin yarattığı elemin somutlaştırılmasında fayda vardır.
  • Haksız eylem neticesinde ölüm meydana gelmişse mirasçıları tazminat alacaklısı konumuna geçer. Bu halde bakmakla yükümlü olduğu kişiler için destekten yoksun kalma tazminatı gündeme gelir.

Alacak Davaları

Borcunu ödemeyen borçludan olan alacağın Mahkeme kararı ile alınması için alacaklı tarafından açılan davaya alacak davası denir.

  • Alacak: Borçlunun bir sözleşmeden veya kanundan doğan ve alacaklıya ödemek zorunda olduğu belirli bir miktar para veya eşyadır.
  • Bir alacağın istenebilir olması için ödeme günün geçmiş olması, borçlunun temerrüte düşmüş olması ve borçlunun borcunu ödemiyor oluşunda alacaklının bir kusuru olmaması gerekmektedir.
  • Alacak davasında genel yetkili yer alacaklının yerleşim yeri mahkemesidir. Ancak tarafların yetki sözleşmesi yapmasının caiz olduğu hallerde taraflar başka bir yetkili mahkeme tayin edebilirler. Örnek olarak İş Hukukunda yetki sözleşmeleri geçersizdir.
  • Alacak davasında genel yetkili mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir. Ancak alacak hakkını doğuran ilişkiye göre farklılık gösterir. İş hukuka dayanan alacaklarda İş Mahkemesi, aile hukukuna dayanan alacaklarda Aile Mahkemesi, ticari alacaklarda Asliye Ticaret Mahkemesi yetkilidir.
  • Alacak davalarında faiz talep edilebilir. Faiz talep edilmemesi halinde talebe bağlılık ilkesi gereği faize hükmedilmez.
  • Alacak davaları 10 yıllık genel zamanaşımı süresine tabidir. Ancak Borçlar Kanunu m.147 de sayılan alacaklar 5 yıl zamanaşımına tabidir. Diğer kanunlarda başkaca alacaklar için farklı zamanaşımı süreleri düzenlenmiştir. Zamanaşımı süresi, alacağın muaccel olması ile başlar.
  • Alacak davasının davalısı, borcun zamanaşımına uğradığı kanaatinde ise bunu süresinde ileri sürmelidir. Aksi halde zamanaşımı hususu Mahkemece resen dikkate alınmaz. Hak düşürücü süre söz konusu ise Mahkeme tarafından resen nazara alınmalıdır.
  • Alacak davalarında senetle ispat kuralı vardır. Belirli bir tutarın üzerinde alacak iddiası yazılı belge ile ispatlanmalıdır.
  • Alacak davasında, davanın türüne göre basit yargılama ya da yazılı yargılama usulü uygulanır.
  • Alacak davası sonucunda talebin kabulü halinde Mahkemece belirli bir tutar paranın davacıya ödenmesine hükmedilir. Bu hüküm kendiliğinde icra edilmez. İlama rağmen borçlunun borcunu ödememesi halinde ilgili mahkeme ilamı icra takibine konu edilir ve cebri icra ile alacağın tahsili yoluna gidilir.

Tazminat ve Alacak Davaları İle İlgili Yargıtay Kararları

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2021/4130 E. , 2021/5514 K.

“…Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında davacı-karşı davalı kadın yararına takdir edilen maddi ve manevi tazminat çoktur. Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanunu’nun 50 ve 51. maddesi hükmü dikkate alınarak daha uygun miktarda maddi (TMK m. 174/1) ve manevi (TMK m. 174/2) tazminat takdiri gerekir. Bu yönler gözetilmeden hüküm tesisi doğru bulunmamıştır.”


Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2021/943 E. , 2021/2993 K.

“… Dava, rücuen tazminat istemine ilişkindir. Hizmet alım sözleşmeleri; ihale şartları ile belirlenen işin sözleşmede kararlaştırılan bedel ile yapılmasının üstlenildiği sözleşmelerdir. Bu sözleşme türünde yüklenicinin edimi, hizmetin kendi işçisi ile yerine getirilmesi, işverenin edimi ise sözleşme bedelinin ödenmesidir. Sözleşme kapsamında yapılması gereken iş yüklenici işçisi tarafından yerine getirilecektir. İş akdinin yüklenici ile işçi arasında yapıldığı hususu ihtilaflı değildir. SGK kayıtları da bu hususu doğrulamaktadır. Hizmet alımı tip sözleşmelerinde işverenin, yüklenici tarafından çalıştırılan işçinin ücretinin ödenmesi, sosyal haklarının takibi gibi denetim dışında işçiye karşı bir sorumluluğu yoktur.
İşveren ile yüklenicinin İş Kanunu’na göre işçiye karşı müteselsilen sorumlu olmasına rağmen rücu ilişkisinde taraflar arasında imzalanan sözleşmenin uygulanması sözleşme hukukunun en temel ilkelerindendir.
İşçilik alacakları işveren tarafından ödenen işçinin; yüklenici işçisi olması, sözleşme ücretine işçinin ücret ve sosyal haklarının dahil olması, işverenin işçilik alacaklarından sorumlu olacağına dair sözleşmede bir hüküm bulunmaması hususları nazara alındığında davacı işverenin işçiyi çalıştıran yüklenicilerden ödediği bedeli ve ferilerinin tamamını talep etme hakkı bulunduğunun kabulü gerekir.
Hizmet alım ihaleleri aynı yüklenici tarafından alındığı gibi, değişik yükleniciler tarafından da alınabilmektedir. Bu halde işyeri devri suretiyle işçiler yeni yükleniciye devredildiği için hizmet akitleri kesintiye uğramadan devam etmekte ve işçilik alacakları da bu doğrultuda hesaplanmaktadır.
İşçiye ödenen kıdem tazminatı iş sözleşmesinin feshedildiği tarihteki giydirilmiş ücret üzerinden hesaplanmakta olup bu kıdem tazminatının tamamından işçiyi çalıştırdıkları dönemle orantılı olarak yükleniciler işverene karşı sorumludurlar.
Yıllık izinler kullanılmadığı takdirde iş sözleşmesinin feshi ile ücrete dönüşmektedir. Sözleşmeyi feshedenin son yüklenici olduğu ve yıllık izinlerinde bu fesih ile ücrete dönüştüğü gözönüne alındığında yıllık izin ücretinden son yüklenici sorumlu olacaktır.
İhbar tazminatından son işveren sorumludur. Bunların dışında hafta tatili ücreti, UBGT, fazla mesai ücreti gibi işçiye ödenen tazminatlardan yükleniciler işverene karşı işçiyi çalıştırdıkları dönemle sınırlı olarak sorumlu olacaklardır.
İşveren tarafından bu ödemelerin feri mahiyetinde yapılan ödemeler de ayrı esasla yüklenicilerden tahsil edilebilecektir.
Bu durumda mahkemece yukarıda belirlenen ilkeler çerçevesinde, kıdem tazminatı, fazla mesai alacakları yönünden davalı yüklenicilerin işçileri çalıştırdığı dönemle sınırlı sorumlu olduğu, yıllık izin alacağı ve ihbar tazminatından son yüklenicinin sorumlu olduğu gözetilerek bu hususta alınacak bilirkişi raporuna göre hüküm kurulması gerekirken yazılı gerekçe ile ödenen bedelin yarısından son yüklenicinin sorumlu tutulması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.”


Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2018/5629 E. , 2021/4189 K.

“… Somut olayda; davacı ile davalı … arasında yapılan 05.04.2012 tarihli tapu devrine ilişkin sözleşme, adi yazılı olup resmi şekilde yapılmamış olduğundan geçersizdir. Bu durumda, taraflarca geçersiz sözleşmeye dayanılarak menfi ve müspet zarar talep edilemeyip, sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanılarak tarafların birbirlerine verdikleri, talep edilebilecektir. Mahkemece, geçersiz sözleşmeye dayalı menfi ya da müspet zarar oluşamayacağı hususu dikkate alınmadan, davacının menfi ve müspet zararı adı altında tazminata hükmedilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.”


Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2020/2067 E. , 2021/2764 K.

“… Ayrıca davalı tarafından takip tarihinden önce tebliğ edilen 89/1 ihtarnamesi uyarınca teminat mektubu bedeli 14/12/2016 tarihinde icra dosyasına ödemiş olduğundan, her ne kadar icra dosyasına itirazında 89/1 ihbarnamesinden söz etmese de itirazının haksız olduğunun kabulü mümkün değildir. Açıklanan nedenlerle İİK’ nın 67/2. maddesi uyarınca icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için davalı borçlunun itirazında haksız olmasının yanında alacağın likit (belirlenebilir) olması da gerekmekte olup bu iki şartın bir arada gerçekleşmesi durumunda icra inkar tazminatına hükmedilebileceğinden yasal koşulları oluşmayan icra inkâr tazminatı istemlerinin reddi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.”


Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2021/3751 E. , 2021/4807 K.

“… İlk derece mahkemesince 23.01.2020 tarihli üçüncü hükümde, davacı kadın yararına 25.000 TL maddi tazminat ve 25.000 TL manevi tazminata hükmedilmiştir. Kararın davacı kadın tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairemizin 21.09.2020 tarihli ilamı ile maddi ve manevi tazminat miktarları az bulunarak, hüküm bu yönlerden davacı kadın yararına bozulmuştur. Mahkemece bozma ilamına uyularak, davacı kadın lehine 50.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminata hükmedilmiştir. Yeniden kurulan hüküm bozma ilamında belirtilen ilkelere ve bozmanın amacına uygun olmayıp, davacı kadın lehine hükmedilen maddi ve manevi tazminat azdır. Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile, Türk Borçlar Kanunu’nun 50. 51. maddesi hükmü dikkate alınarak daha uygun miktarda maddi ve manevi tazminat (TMK m. 174/1-2) takdiri gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.”


Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2021/1936 E. , 2021/4942 K.

“…. Bilindiği, gerek öğretide ve gerekse yargısal uygulamalarda ifade edildiği üzere ecrimisil, diğer bir deyişle haksız işgal tazminatı, zilyet olmayan hak sahibinin, hak sahibi olmayan kötüniyetli zilyetten isteyebileceği bir tazminat olup, 08.03.1950 tarihli ve 22/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; fuzuli işgalin tarafların karşılıklı birbirine uygun iradeleri ile kurduğu kira sözleşmesine benzetilemeyeceği, niteliği itibarı ile haksız bir eylem sayılması gerektiği, haksız işgal nedeniyle oluşan zararın tazmin edilmesi gerekeceği vurgulanmıştır. Ecrimisil, haksız işgal nedeniyle tazminat olarak nitelendirilen özel bir zarar giderim biçimi olması nedeniyle, en azı kira geliri karşılığı zarardır. Bu nedenle, haksız işgalden doğan normal kullanma sonucu eskime şeklinde oluşan ve kullanmadan kaynaklanan olumlu zarar ile malik ya da zilyedin yoksun kaldığı fayda (olumsuz zarar) ecrimisilin kapsamını belirler. Haksız işgal, haksız eylem niteliğindedir. (YHGK’nin 25.02.2004 tarihli ve 2004/1-120-96 sayılı kararı)
25.05.1938 tarihli ve 29/10 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ve Yargıtay’ın aynı yoldaki yerleşmiş içtihatları uyarınca ecrimisil davaları beş yıllık zamanaşımına tabi olup bu beş yıllık süre dava tarihinden geriye doğru işlemeye başlar.”


Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2020/3009 E. , 2021/2622 K.

“… İtirazın iptâli davalarında İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, diğer yasal koşullar yanında takibe konu alacağın likid olması zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte bir uyuşmazlıkta alacağın likid olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre likid bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından bu koşullar mevcut ise, ortada likid bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir. (HGK’nın 07.06.2006 tarihli, 2006/19-295 Esas, 2006/341 Karar sayılı ilâmı).
Bu ilke ve kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; icra takibine dayanak olan 19.03.2010 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesine göre takibe konu her iki alacak kalemi taraflar arasında belirli ve likittir. Açıklanan nedenle İcra İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi gereğince icra inkâr tazminatına karar verilmesi gerekirken bu talebin reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.”


Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2021/2489 E. , 2021/2459 K.

“… Dava, trafik kazası sonucu oluşan bedensel zarar nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
Davalı taraf, davacının sigortalı araçta hatır için taşındığı savunmasında bulunarak bu sebeple tazminatta indirim yapılmasını talep etmiş; Hakem Heyeti tarafından, davacı ile araç sürücüsünün akraba olduğu ve taşımanın sadece davacı yararına yapıldığına dair delil bulunmadığı gerekçesiyle, davalı yanın hatır savunmasına itibar edilmemiştir.
Kaza tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nın 52. maddesinde; zarar gören taraf, zarara razı olduğu veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olduğu yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırdığı takdirde hakimin, tazminatı indirebileceği veya tamamen kaldırabileceği düzenlenmiştir.
Somut olayda; ceza dosyasında alınan beyanlardan, davacının sigortalı araçta yolcu olduğu, araç sürücüsü Mehmet Karayiğit ve davacı ile araçtaki diğer yolcuların akraba oldukları, bir düğünden gelirlerken kazanın meydana geldiği anlaşılmaktadır. Tüm beyanlardan sürücü ile davacının akraba olduğu anlaşıldığına göre, taşımada davacının da yararı bulunduğunun kabulü gerekmekle birlikte, ailevi ya da ahlaki bir sorumluluğun ifası için taşımanın yapılıp yapılmadığı da göz önünde bulundurulmalıdır.
Açıklanan sebeplerle; davacı ve araç sürücüsü ile araçtaki diğer yolcuların nüfus kayıt örnekleri temin edilip davacının araç işleteni/ sürücüsü ile olan akrabalık derecesinin saptanması; akrabalık derecesi de gözetilerek taşımanın ailevi ya da ahlaki sorumluluğun ifası dışında bir nedenle yapılıp yapılmadığının değerlendirilmesi; yapılacak bu tespitlere göre tazminattan hatır taşıması nedeniyle indirim yapılıp yapılmayacağının gerekçelendirilmesi gerekirken, eksik araştırma ile karar verilmesi doğru olmamıştır.”


Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2021/5506 E. , 2021/9779 K.

“… Dosya kapsamından, davacının davalı asıl işverene ait işyerinde farklı alt işverenler bünyesindeki çalışma süresinin aralıklı olduğu ve aralıklı çalışmalar arasında makul sürenin aşıldığı tespit edilmektedir. Hal böyle olunca, değişen alt işverenler yönünden işyeri devri kurallarına göre sonuca gidilmesi mümkün bulunmamaktadır. Davacının her bir alt işveren nezdindeki çalışma süresi ayrı ayrı değerlendirilmeli, asıl işverenin sorumlu olduğu alacak miktarı da davacının her alt işveren nezdindeki çalışma süresi ile o dönemdeki ücret miktarı dikkate alınarak belirlenmelidir. Mahkemece bu yönler gözetilmeksizin davacının aralıklı çalışmaları toplanmak suretiyle son ücret üzerinden hesaplanan kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ile yıllık izin ücreti alacaklarının hüküm altına alınması hatalı olup, kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir.”


Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2021/596 E. , 2021/1922 K.

“… Mahkemece, 25/09/2014 tarihli kararında davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hükmün davalı vekili tarafından temyizi üzerine Dairemizin 04/04/2018 gün ve 2016/8113 esas, 2018/2686 karar sayılı ilamı ile hükmedilen maddi tazminat bakımından ceza yargılamasında yapılan 3/4 oranındaki haksız tahrik indirimi oranı dikkate alınmadan 1/4 oranında indirim yapılmasının doğru olmadığından bozulmasına karar verildiği, bozma ilamına uyularak verilen 06/11/2018 tarihli kararı ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinde; davacı vekilinin 3.892,00 TL maddi ve 25.000,00 TL manevi tazminat talep ettiği ancak mahkemece 985.715,00 TL maddi tazminata hükmedildiği anlaşılmaktadır.
Şu halde; mahkemece, davacı vekilinin dava dilekçesindeki talepleri dikkate alındığında talep aşılmak suretiyle hüküm tesis edilmesi usul ve yasaya uygun olmadığından kararın bozulması gerekmiştir.”


Yargıtay Hukuk Dairesi 2020/8154 E. , 2021/5430 K.

“… Kabule göre de, İİK’nın 67/2 maddesi uyarınca icra takibinde bulunan alacaklının icra takibi yapmakta haksız ve kötü niyetli olması halinde alacaklı davacı aleyhine tazminat hükmedilmesi mümkündür. Dava konusu olayda davacı icra takibi yapmakta kötü niyetli olduğu iddia ve ispat edilememiştir. Alacaklının alacağın varlığını kanıtlayamaması takibin kötü niyetli olduğunu göstermez. İlk Derece Mahkemesince davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmiş olması da usul ve yasaya aykırıdır. davacının, alacağın tahsili amacıyla icra takibine girişmekte kötüniyetli olduğundan söz edilemeyeceğinden kötüniyet tazminatına hükmedilme şartları bulunmamaktadır.”


Yargıtay Hukuk Dairesi 2020/5830 E. , 2021/4365 K.

“… Dava, bitkisel ürün sigorta poliçesine dayalı tazminat istemine ilişkindir. Davacı, davalının sigorta poliçesi ile fırtına hasarına karşı teminat altına aldığı karpuz tarlasında 30-31 Mart 2014 tarihinde fırtına nedeniyle hasar ve verim kaybı meydana geldiğini ileri sürmüş, davalı karpuz ürünündeki hasar ve verim kaybının don olayının etkisi altında meydana geldiğini savunmuş, mahkemece, ürünlerdeki zararın fırtına ile düşük sıcaklığın kümülatif etkisi ile oluştuğunu bildiren bilirkişi heyeti görüşüne rağmen, aynı tarihlerde …ilçesindeki başka bir arazi malikinin açtığı davada, karpuz bitkisinde meydana gelen hasarın sıcaklık düşüşü sonrası oluşan don hadisesi sebebiyle oluştuğu, don zararının poliçe kapsamında teminat altına alınmadığını belirten ve Dairemizde temyiz incelemesinden geçerek kesinleşen yargı kararı dikkate alınarak davanın reddine karar verilmiştir.
Somut olayda; talimat yoluyla görüşüne başvurulan bilirkişi heyeti raporu, …3. Asliye Hukuk Mahkemesi 2014/29 Değişik İş dosyasında görüşüne başvurulan bilirkişi raporu ve dosyadaki Meteoroloji Genel Müdürlüğü cevabi yazılarından; 30 mart gününü 31 mart tarihine bağlayan gece …ilçesinde aynı anda don ve fırtına olayının meydana geldiğinin bildirildiği anlaşılmaktadır.Bu durumda; mahkemece davacıya ait karpuz ürününün ekili olduğu arazinin konum, cephe, yön, yükseklik, eğim gibi özelliklerine göre arazideki karpuz ürününün don ve fırtına olaylarından etkilenme şartlarını inceleyen, karar vermeye uygun şekilde açıklayıcı ve denetime elverişli bilirkişi heyeti raporu alınarak neticesine göre karar verilmesi gerekirken, davamız için emsal özelliği bulunup bulunmadığı belirgin olmayan bir başka davada varılan sonuca ve bu nedenle de eksik inceleme ve araştırmayla yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi isabetli olmamış olup, kararın bu nedenle davacı yararına bozulmasına karar verilmiştir.”


Avukata Sor

Diğer okurlarımızın da faydalanması amacıyla sorunuz bu sayfada yayımlanacaktır. İletişim bilgileriniz gizli tutulacaktır.

Sorunuzla ilgili ek bilgi almak veya bilgi vermek için size ulaşabiliriz. Telefon numaranız gizli tutulacaktır.